Fatoş’un gözlerindeki Urfa’yı sevdim…
Evet, yazımının başlığında da söylediğim gibi, bu kadar mı
güzel olur bir şehir? Bu kadar mı misafirperver olur bir kentin halkı? Bu kadar
mı tarih, kültür barındırır topraklarında bir şehir. 4 günlük Urfa gezimizin 3. gününde tanıştığım
sevgili arkadaşım 3 yaşındaki Fatoş’un gözlerinde ise âşık oldum bu şehre.
Fatoş’un gözlerinde, Urfa’nın güzelliğini, mahcubiyetini, hırçınlığını, doğallığını,
masumiyetini gördüm. Fatoş’un gözleri kadar berrak ve güzel bir kentte bir gece
daha uyuyacak olmanın mutluluğuyla uykum kaçtı anlayacağınız. Burada Urfa varmış
da benim taaaa Mısırlarda, İsviçrelerde, İtalyalarda ne işim varmış…
İlk gün geç vakit geldiğimiz için kenti ancak gölgeler
içinde tanımama rağmen çok tanıdık geldi bana ve daha ilk dakikalarda ahbap
oldum Urfa’yla. Kaldığımız El-Ruha Oteli ise sırtını Urfa’nın ünlü mağaralarına
dayamış bir saray yavrusu adeta. Zaten mekânlardan önce sizleri karşılayan
insanların güler yüzlerindeki büyüye kapılıveriyor insan. Sabahı dar ettim anlayacağınız.
Bugüne kadar bana anlatılan, haberlerde gördüğüm Urfa ile akşam uçaktan inince
hissettiğim Urfa’nın aynı olup olmadığını keşfetmek istiyorum bir an önce.
Sayın Urfa Belediye Başkanı Dr. Ahmet E. Fakıbaba ve değerli
eşi Gül Hanım’ı tanıdığımda Urfa ve Urfa insanı hakkındaki ilk sezgilerimin
perçinlendiğini hissettim. Gülümsemesi gözbebeklerinin içine ve sesine yayılan
ender insanların arasında olmanın haleti-ruhiyyesiyle “hoş geldiğimi”
hissettim. Sayın başkanımızın ilk gün bize anlattığı projeleri ve gezdirdiği
yerleri zaten haberlerimde anlattığım için ben sevgili arkadaşım Fatoş’a dönmek
istiyorum yeniden.
Gezimizin 3. gününde gezi rehberimiz Sayın Serdar Avcı’nın
önderliğinde Harran yoluna düştük.
Sanırım hiçbir tur rehberinden böylesine detaylı tanıtım dinlemedim.
Serdar’ın anlattığı Urfa’yı bizzat yaşıyoruz aracımız ilerlerken. Yine Harran
yolunda gördüğüm gezdiğim yerleri şimdilik atlayarak Fatoş’a dönüyorum.
Danimarka Milletvekili Hüseyin Araç ağabeyin ricası üzerine Harran’ın Han-El
Ba’bur yakınında Göktaş köyünde yaşayan bir aileyi ziyaret ettik yol üstünde.
Toprak bir Urfa evinin önünde bir Kangal ve tavuklar arasında koştururken
gördüm ilk olarak Fatoş’u. Kocaman yeşil masum gözlerini bize merak ve biraz da
korkuyla çevirdiğinde adeta vuruldum Fatoş’a. O an etrafımdaki tüm güzellikler
sanki sisin altına girdi ve ben büyülenmiş şekilde Fatoş’un yanına gittim.
Aaaaa o da ne? Fatoş kaçıyor, hem de dudaklarını büzmüş, ağlamaya hazırlanarak.
Bugüne kadar çocuklarla, hele de kızlarla aram o kadar iyi olmuştur ki,
Fatoş’un kaçışı ilk önce kalbimden vurdu beni. “Sevmedi beni” dedim kendi
kendime” Hani birisine aşık olursun da o seni sevmez… İşte öyle bir şey.. Ben
bu duygularla cebelleşirken Fatoş annesinin etekleri arasında güvenceye aldı
bile kendini. Annesinin yöreye özgü eflatun kıyafetinin etekleri arasından
yeşil yeşil bakıyor bana. Kendini güvende hissettiği nasıl da belli canım
benim. Kısa sürede Fatoş’un niçin benden kaçtığını öğrendim bu arada. Bir gün
önce hemşire aşı vurmuş ve ben o gün büyük bir şanssızlık eseri beyaz giymişim.
Neyse, tam Fatoş bana alışmışken bizim gitme vaktimiz geldi. Fatoş bana el
sallarken sanırım kalbimin bir parçasını orada bıraktım. Anlayacağınız Urfa’ya
tekrar gitmek için çok önemli bir sebebim oldu sevgili okurlarım. Sizlere
gezimizin diğer bölümlerinden de anlatmak istediklerim var tabii. Hepsi
sırayla….
14.04.2011- Urfa
Yorumlar
Yorum Gönder