Fatoş’un gözlerindeki Urfa’yı sevdim…




12 bin yıllık tarihiyle, insanlığın doğduğu bölge olarak bilinen, ayak bastığım an beni büyüleyen Şanlıurfa şehrinden yazıyorum bu yazımı. Gördüklerim, yaşadıklarım bana öylesine ilham verdi ki, kendi kendime “Bu kadar çok şeyi bir köşe yazısına nasıl sığdıracaksın?” sorusunu sormaktan alıkoyamadım. Ben de “Yoruluncaya kadar yazarım, yorulursam dimağıma kazınan birbirinden güzel anılarımı sizlerle başka yazılarımda paylaşmaya devam ederim” diye cevap verdim kendime sorduğum soruya.

Evet, yazımının başlığında da söylediğim gibi, bu kadar mı güzel olur bir şehir? Bu kadar mı misafirperver olur bir kentin halkı? Bu kadar mı tarih, kültür barındırır topraklarında bir şehir.  4 günlük Urfa gezimizin 3. gününde tanıştığım sevgili arkadaşım 3 yaşındaki Fatoş’un gözlerinde ise âşık oldum bu şehre. Fatoş’un gözlerinde, Urfa’nın güzelliğini, mahcubiyetini, hırçınlığını, doğallığını, masumiyetini gördüm. Fatoş’un gözleri kadar berrak ve güzel bir kentte bir gece daha uyuyacak olmanın mutluluğuyla uykum kaçtı anlayacağınız. Burada Urfa varmış da benim taaaa Mısırlarda, İsviçrelerde, İtalyalarda ne işim varmış…
İlk gün geç vakit geldiğimiz için kenti ancak gölgeler içinde tanımama rağmen çok tanıdık geldi bana ve daha ilk dakikalarda ahbap oldum Urfa’yla. Kaldığımız El-Ruha Oteli ise sırtını Urfa’nın ünlü mağaralarına dayamış bir saray yavrusu adeta. Zaten mekânlardan önce sizleri karşılayan insanların güler yüzlerindeki büyüye kapılıveriyor insan. Sabahı dar ettim anlayacağınız. Bugüne kadar bana anlatılan, haberlerde gördüğüm Urfa ile akşam uçaktan inince hissettiğim Urfa’nın aynı olup olmadığını keşfetmek istiyorum bir an önce.
Sayın Urfa Belediye Başkanı Dr. Ahmet E. Fakıbaba ve değerli eşi Gül Hanım’ı tanıdığımda Urfa ve Urfa insanı hakkındaki ilk sezgilerimin perçinlendiğini hissettim. Gülümsemesi gözbebeklerinin içine ve sesine yayılan ender insanların arasında olmanın haleti-ruhiyyesiyle “hoş geldiğimi” hissettim. Sayın başkanımızın ilk gün bize anlattığı projeleri ve gezdirdiği yerleri zaten haberlerimde anlattığım için ben sevgili arkadaşım Fatoş’a dönmek istiyorum yeniden.

Gezimizin 3. gününde gezi rehberimiz Sayın Serdar Avcı’nın önderliğinde Harran yoluna düştük.  Sanırım hiçbir tur rehberinden böylesine detaylı tanıtım dinlemedim. Serdar’ın anlattığı Urfa’yı bizzat yaşıyoruz aracımız ilerlerken. Yine Harran yolunda gördüğüm gezdiğim yerleri şimdilik atlayarak Fatoş’a dönüyorum. Danimarka Milletvekili Hüseyin Araç ağabeyin ricası üzerine Harran’ın Han-El Ba’bur yakınında Göktaş köyünde yaşayan bir aileyi ziyaret ettik yol üstünde. Toprak bir Urfa evinin önünde bir Kangal ve tavuklar arasında koştururken gördüm ilk olarak Fatoş’u. Kocaman yeşil masum gözlerini bize merak ve biraz da korkuyla çevirdiğinde adeta vuruldum Fatoş’a. O an etrafımdaki tüm güzellikler sanki sisin altına girdi ve ben büyülenmiş şekilde Fatoş’un yanına gittim. Aaaaa o da ne? Fatoş kaçıyor, hem de dudaklarını büzmüş, ağlamaya hazırlanarak. Bugüne kadar çocuklarla, hele de kızlarla aram o kadar iyi olmuştur ki, Fatoş’un kaçışı ilk önce kalbimden vurdu beni. “Sevmedi beni” dedim kendi kendime” Hani birisine aşık olursun da o seni sevmez… İşte öyle bir şey.. Ben bu duygularla cebelleşirken Fatoş annesinin etekleri arasında güvenceye aldı bile kendini. Annesinin yöreye özgü eflatun kıyafetinin etekleri arasından yeşil yeşil bakıyor bana. Kendini güvende hissettiği nasıl da belli canım benim. Kısa sürede Fatoş’un niçin benden kaçtığını öğrendim bu arada. Bir gün önce hemşire aşı vurmuş ve ben o gün büyük bir şanssızlık eseri beyaz giymişim. Neyse, tam Fatoş bana alışmışken bizim gitme vaktimiz geldi. Fatoş bana el sallarken sanırım kalbimin bir parçasını orada bıraktım. Anlayacağınız Urfa’ya tekrar gitmek için çok önemli bir sebebim oldu sevgili okurlarım. Sizlere gezimizin diğer bölümlerinden de anlatmak istediklerim var tabii. Hepsi sırayla….

14.04.2011- Urfa

Yorumlar