Binbir Gece Masalı değil, gerçek!




 Bir önceki “Urfa’yı Sevdim Doğrudur Güzelim” başlıklı, güzel gözlü arkadaşım Fatoş’u anlattığım yazımda sizlere Urfa’daki izlenimlerimi aktarmaya devam edeceğim sözü vermiştim. Sırası gelmişken….

Siz hiç Türkiye’de sokaklarında dilencilerin dolaşmadığı, seyyar satıcıların olmadığı, yerlerde pet şişenin bulunmadığı, sokakların pırıl pırıl olduğu bir şehir gördünüz mü? Ya sabahın 6.00’sında yollara düşüp sokak sokak gezip caddelerin temizliğini denetleyen, yerde bir çöp görse eğilip alan, çarşıya çıktığında kent halkının sarılıp öpmek için sıraya girdiği bir belediye başkanı gördünüz mü? Eeee görmediyseniz o zaman Urfa’ya kadar uzanmanız gerekecek değerli okuyucularım. Zira ben bu saydıklarımın hepsini birden Urfa’da gördüm. Köşe bucak araştırmama rağmen koca şehirde 6 gün boyunca ne bir dilenci, ne bir seyyar satıcı, ne de yerlerde çöp gördüm. Avrupa kentleri değişime uğrayıp sokakları dilenciler, sokak satıcıları ve çöplerle dolarken Urfa, Avrupa’ya inat güzelleşiyor giderek. Sadece medeniyetler şehri değil, aynı zamanda medeniyet şehri olduğunu haykırıyor sanki.
Her şey bir yana da Şanlı Urfa Belediye Başkanı Sayın Dr. Fakıbaba’nın bir projesine bayıldım. Bence sadece Türkiye’nin değil, tüm Avrupa’nın örnek alması gereken bir proje geliştirmiş. Buradan tüm hemcinslerim adına kendisine yürekten teşekkür etmek istiyorum. Bayıldığım projenin adı “Mikro Kredi” projesi. Sayın başkan, 800 kadına yaklaşık 1000 Lira faizsiz kredi vermekle kalmamış, kadınlara fikirler, cesaret ve bir de kentin göbeğinde kocaman, yemyeşil bir park alanı tahsis etmiş.  “Halepli Bahçesi” bu cennetin adı. Urfalı kadınlar burada kendi ürünlerini pazarlayabilecekleri stantlar, büfeler, çadırlar kurmuşlar. Bu parkta neler yok ki? Karnınız acıksa Urfa yemekleri, dönerler, yöreye özgü binbir lezzetin sergilendiği masalar. El emeği, göz nuru el işleri, takılar, kumaşlar, çeyizlikler. Mutfak erzakını dizmek isteyenlere Urfa biberleri, salçalar, kurutulmuş sebzeler vesaire…. Burada hepsini yazsam yer kalmaz, siz en iyisi gidin gözlerinizle görün. Ben, oğluyla birlikte döner büfesi işleten, adı ve soyadı Yıldız olan 7 çocuk okutup büyüten bayanla sohbet ederken, baktım bizim heyet gidiyor. Bu nedenle sohbetimi gezi dönüşüne bırakıp dönüşte Yıldız Hanım’ın çayını içerken öğrendim işin detaylarını. Yıldız Hanım diyor ki: “4 yıl önce Sayın başkanımızın desteğiyle aldığım 1000 Lira krediyi geri ödeyip 5 kat da kara geçtim. Allah ondan razı olsun”. Hele bir cümlesi var ki, beni çok hassas olduğum o konuda kalbimden vurdu. “Eskiden kocam evde bana çok saygılı davranmazdı. Şimdi para kazanıp ekmek götürdüğüm için benimle konuşması bile değişti. İşe yaradığımı görüyor, artık kendimi çok daha değerli hissediyorum. Evimizin bacasından huzur girdi”. Yani anlayacağınız sevgili okurlarım, Dr. Fakıbaba, bazı insanların bir gecede harcadığı parayla Urfalı kadına saygınlık, ailesine ve çocuklarına perspektif sunmuş. Çok da başarılı olmuş edindiğim izlenimlere göre.

Şimdi ben böyle bir Urfa’yı sevmeyeyim mi? Başka şansınız kalıyor mu ki sevmekten başka? Urfa’ya gitmeden önce, gittiğim yerler ve görüşeceğim insanlar hakkında biraz bilgi toplamak için internetin başına geçtiğimde çok hoşuma giden bir yazı okumuştum. Buradan kısaca onu da paylaşayım diyorum:
“Seçim propagandası döneminde ceket tartışmasının yaşandığı Şanlıurfa’da seçimi AK Parti’den aday gösterilmeyen ve bağımsız olarak seçmene giden Dr. Ahmet E. Fakıbaba kazandı. Dr. Fakıbaba, 77 bin 997 gibi rekor bir oy alarak seçimden galip çıktı. AK Partili vekillerin “Ceketi aday göstersek kazanırız” dediği iddia edilen şehirde seçmen, tepkisini sandıkta sert bir şekilde dile getirdi.
Yani bu haberden çıkardığım sonuç, “Urfalılar kimi seçeceklerini çok iyi biliyorlar”. Ceketi aday gösterenlere değil, giydiği ceketin, oturduğu makamın hakkını verene oy vererek en güzel cevabı vermişler. Herkes hak ettiğini almış Urfa’da gördüğünüz gibi. 

Bir daha ki yazımda yine duygu dünyama dönmek istiyorum izninizle. Son dönemlerde hayat karmaşasıyla o kadar haşır neşir oldum ki, sizlerle paylaşamadığım duygularım beni boğmaya başladı adeta. İçimdeki bir ses “Anlat da kurtul!” diyor. Ne dersiniz anlatayım mı?

02.05.2011 - ŞANLIURFA





Yorumlar